Haber
2011-03-08 06:22:45
“Kamusal Alan” Yalani Son Bulmali ve Kadinlar Çalisma Hayatinda Özgür Olmalidir

Kadinlarin sömürülmeye, bas- kiya, haksizliga, zulme ve esitsizlige karsi seslerini yükseltmek için firsat olarak gördükleri “8 Mart Kadinlar Günü” 1910 yilinda Kopen- hag’da Enternasyonal Kadin- lar Konferansinda benimsen- mis ve yildan yila yaygin- lasmistir. 1857’de New York’ta köle gibi günde 15 saat çalistirilmaya karsi çikan kadinlarin direnisine devletin müdahalede kan bulastirmasi, hakli talebin tekrarini engelleyememistir. Kanli müdahaleden 51 yil sonra yine New York kentinde tekstil/dokuma isçisi kadinlarin çalisma saatlerinin azaltilmasi ile birlikte bazi ekonomik taleplerinin yerine getirilmesi için yeniden sesini yükseltmesi yöneticileri telaslandirmistir. Eylemin fabrikada diger bölümlere yayilmasini önlemek için çalisan kadinlarin üzerine fabrika kilitlenmis ve bunun pesinden sebebi anlasilamayan yanginda 129 kadin isçi yanarak can vermistir. Kadinlarin canlariyla ödedikleri adalet ve özlük mücadelesini unutturmamak amaciyla “8 Mart Kadinlar Günü”; 1910’da Enternasyonal Kadinlar Konferansinda benimsenmekle kalmamis, her yil dönümünde hayatin her alanina yönelik kadinlarin taleplerinin dillendirildigi gün olarak kutlanagelmistir. 16 Aralik 1977’de Birlesmis Milletler tarafindan da taninan “8 Mart Dünya Kadinlar Günü” günümüze gelindiginde ise neredeyse ilgi ve sevginin bir güne indirgendigi güne dönüsmüstür.

Kadinlara bakis açisi farki ile dogu ve bati medeniyetleri birbirinden ayrilmaktadir. Kadinin insan olup olmadiginin tartisildigi bati medeniyetinde kadinlarin köle oldugunu kabul eden düzenleme Roma’da mevcuttu. Vatandaslik hakkindan mahrum, ev esyasi gibi alinip satilabilen bir meta idi. Budizm inancinda ise kocasi öldü ise kendisinin de yasamasi dogru degildi. Islam öncesi cahiliye toplumlarinda kiz çocuklarinin diri diri topraga gömülmesi ise kadinin köle oldugunu kabul eden bakis açisinin baska bir boyutuydu. Islam ile seref, onur, izzet bulan kadin için “Cennet annelerin ayaklari altindadir” payesi bas taci bir bakis açisini getirmistir. Kadin ile erkegi esit görüp kadini ailenin ve sosyal hayatin dizayninda öne çikaran bizim medeniyetimizdir. Nesli temin ve nesli talim noktasinda karsi cinsine oranla daha çok sorumluluk tasiyan kadinla erkegi birbirinin düsmani olarak algilamak feminist bakis açisinin yansimasidir. Kadin ve erkek yaratilislarinda kodlanan fitratlari ile birbirinin mütemmimidir. Kadinlarin sefkat, nezaket, zarafet gibi baskin özellikleri ile erkeklerin kuvvet, metanet cesaret gibi özellikleri birbirini tamamlayici unsurlardir.

Erkek egemen toplumlarin kadini kullanmak için; bazen köle, bazen ucuz isçi, bazen reklâm araci bazen de ticari malzeme olarak görmesinin sonucu yeni sorunlar bas göstermistir. Kadinlar arasina ayrimcilik sokularak, kadinlar kendi aralarinda kategorize edilerek sorunlarinin çözülmesi ötelenmekte ve sorunlardan hâkim güçler kendileri lehine yeni hareket alanlari kazanmaktadir. Bu noktada kadinlarin sorunlarinin çözümünde inisiyatifi kendi eline almasina ihtiyaç vardir. 8 Mart Kadinlar Günü’nü bir fenomen olmaktan çikaracak iradeyi yine kadinlarin ortaya koymasi, her türlü ayrimciliga ve ayricaliga karsi çikmasi gerekmektedir.

New York’ta gün asiri çalistirilan, ucuz isçi olarak istihdam edilip sömürülen dokuma isçilerinin isyani ve kanli bilânçosu ile bizim de gündemimize giren Kadinlar Günü; Türkiye’de ilk kez 1921 yilinda kutlanmistir. Bir yönetim sekli olan parlementer sistemin en önemli unsuru olan katilimciligin tezahüründe; seçme ve seçilme hakkinin ülkemizde kadinlara verildigi tarih ise 5 Aralik 1934’tür. Yazili metinlerimizde seçme ve seçilme hakki denilmesine ragmen, seçme hakkinin esit uygulandigi fakat seçilme hakkinin esit uygulanmadigi ne acidir ki, yakin geçmisimizde de tescil edilmistir. Kadinlari kendi aralarinda kategorize eden, kilik kiyafetleri ile aralarini kalin bir çizgiyle ayiran özürlü yaklasim; bazen üniversite kapilarinda, bazen orduevi ve kislanin girisinde, bazen kamu kurum ve kuruluslarinda özgürlükleri turnikelere sikistirmistir. Bunda en önemli pay, her on yilda darbe ile kesintiye ugrayan defolu demokrasimizin ayakta duramamasina neden olan dirayetsiz siyasilerindir. Esitlik, adalet ve özgürlük kavramlarini anlamsizlastiran dayatmaci ve baskici uygulamalar ise toplumu manipüle etmek için kullanilan tetikçi, karargah medyasi ile kamuoyu nazarinda mesrulastirilmaya çalisilmistir.

Basi örtülü bayan vekile meclisteki yemin töreninde bir siyasi parti eski baskaninin “Bu kadina haddini bildirin!” çikisi ve devaminda cereyan edenler ile TBMM’nin üniversite girislerinde yasanan drami sonlandirmak için yasa çikarmasini “411 El Kaosa Kalkti” diye sunan yaklasim ayni bakis açisinin ürünüdür.

Kadinlari birikim ve üretimleri ile degerlendirmek yerine görünüsleri ile degerlendiren özürlü bakis açisi kendi görüsünü tüm toplumun görüsü gibi sunmakta ve herkesi kendi saplantilarina sadakat yarisina sokmaktadir. Din ve vicdan hürriyetini kendi kafalarindaki dar koridorlara sikistiran bu yaklasim; inançlari geregi basini örten kadinlari egitim ve çalisma hayatinda mengeneye almis ve ürettikleri “kamusal alan” yalaniyla tecrit etmistir.

2004 yilinda Anayasa’nin 10. maddesinde “kanun önünde esitlik” ibaresinin; “kadin erkek esit haklara sahiptir. Devlet bu esitligin hayata geçirilmesini saglamakla yükümlüdür” seklinde degistirilmesinin devami gelmeli, “Kamusal Alan” yalani son bulmali ve kadinlar çalisma hayatinin tüm alanlarinda kategorize edilmeden, engellenmeden, özgürce yerini alabilmelidirler

12 Eylül 2010 tarihinde yapilan referandumda halkin %58’inin “evet” oyuyla kabul edilen Anayasa degisikliginde; kadinlara pozitif ayrimcilik getiren Anayasal düzenleme; kadinlari siniflandirarak uygulanmamali ve kadinlarin tamamina olan “pozitif ayrimcilik”, kadinlari kategorize ederek herkes esittir fakat bazilari daha esittir mantigiyla “pozitif ayricaliga” dönüsmemelidir.

Yine TBMM Iç Tüzügünde yer alan tayyör dayatmasi kaldirilmali, seçme ve seçilme hakkina sahip bütün kadinlar, kilik kiyafetlerine göre tasnife tabi tutulmadan seçilme hakkini kullanmalidirlar.

Kiz çocuklarinin okullasmasi için “Haydi Kizlar Okula!” ve benzeri sembolik kampanyalarla isgüzar görünen devlet, üniversite kapilarindaki basörtülü kizlari turnikelere sikistiran trajediden vazgeçmeli, bagnazligindan kurtulmalidir. Egitim üniformal bir faaliyet olmaktan çikmali, egitim ve çalisma hayatini engelleyen tüm dayatmalar son bulmalidir.

Yargi, bazi insanlari inanç ve fikirlerinden dolayi yargilayan tutumundan vazgeçmeli adalet ve özgürlük talepleri son ALES kararinda oldugu gibi herkesi sasirtan komik gerekçelerle bazi yargiçlarin önyargilarina kurban edilmemelidir.

Bazi siyasi partilerin seçim öncesi oy kaygisiyla çarsafli kadinlara rozet takip, daha sonra meydanlarda tahammül sinirlarini zorlayarak çarsaf yirtmalari, ikiyüzlü ve ikircikli tavirlari son bulmali, kadinlar da bu ucuz siyasete pirim vermemeli, tepki göstermekten de çekinmemelidir.

Televizyonlarda yayinlanan “Evlilik Programlari” araciligi ile ahlak, edep, sayginlik dibe vurdurulmakta ve dejenerasyon son sürat sürdürülmektedir. RTÜK ve Basbakanlik Kadinin Statüsü ve Genel Müdürlügü görevini yapmalidir. Basta kadinlar bu seviyesiz programlarin malzemesi olmaktan kurtulmali, kadin örgütleri bu tahris eden programlarin yayinlanmamasi için inisiyatif gelistirmelidir.

Kadin sömürüsünün hat safhaya ulasmis olmasi endise vericidir. Reklâmi yapilacak her türlü ürün için cinsellik ön plana çikarilmakta ve kadin malzeme olarak kullanilmaktadir. Araba lastiginden tras biçagina, otomotiv sektöründen kozmetige varana kadar alakali alakasiz her konuda kadinlar reklâm objesi olarak seçilmekte, cinselligi öne çeken bir yaklasimla bazi fotomodel kadinlar eliyle toplumun ahlak yapisi dejenere edilip, yozlasmaya prim verilmektedir. Yozlasan toplumda en korumasiz insanlarin çocuklar ve kadinlar oldugu herkesin ortak kabulüdür. Kadinlarimiz toplumun çöküsünü kendi elleriyle hizlandirmaktan sakinmali, kadinlar açisindan harakiri olarak degerlendirilmesi gereken bu oyunun parçasi olmamalidirlar. Daha fazla kazanma hirsinin her seyi mubah gören yaklasimi; kadini teshir ederken erkekler kadini izliyor, kadinlar da ne yazik ki kendilerini izleyenleri izlemeye devam ediyor.

Medya araciligi ile ideal kadin tipi dayatiliyor, erkekler “o kadin”a sahip olmak için ugrasirken kadin da “o kadin” olmak için sonsuz bir gayretin içerisine giriyor. Model olarak dayatilan kadin olmak için “o ürünü alirsam ben de öyle olabilirim” duygusu kadinda hâkim olmaya basladigi anda kadin, çekilmek istendigi tuzaga ilk adimi atmis oluyor. Yasamin gerçek anlami iskalanmakla kalmiyor, yipranmis, yetersiz kalmis, bunalima girmis kadin sayisi ne yazik ki artarak devam ediyor.

Tüketim ve teshir duygusu frenlenemedigi için çagimizin yeni tapinak merkezleri haline gelen “outlet center”, “mega alis veris merkezi” gibi yerler kadini evden sokaga çekerken evlerin disinda huzur arama, yeni yeni huzursuzluklarin ve problemlerin de baslangicini olusturuyor. Kuran-i Kerim de “Allah evlerinizi sizin için bir huzur ve sükun yeri yapti.” Ayeti (Nahl Suresi-80) yasamakta oldugumuz kadin merkezli sorunlarin bazilarinin sanki nereden kaynaklandigina isaret ediyor.

Kadinlar günümüzde fiziksel ve cinsel taciz, töre cinayeti, ucuz isçilik, kadinlar arasinda ayrimcilik, egitim hakkindan mahrum kalma, sömürülme gibi sorunlar yasamaktadir. Ülkemizde ve dünyada kadinlarin birçok sorunu vardir ve bu sorunlar ülkelerin genel ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel problemlerinden bagimsiz degildir. Sorunlarin azaltilmasi ya da ortadan kaldirilmasi için sivil toplumdan siyasete varana kadar kadin, her alanda sorumlulugunu kusanarak yer almalidir. Kadinlar, sorunlarin çözümünün baskasina havale edilerek yakalanamayacagini bilmeli ve lütfedilmis haklarin degil, kazanilmis haklarin pesine düsmelidir.

Egitim-Bir-Sen olarak; hakki ihlal edilenin ve hakki ihlal edenin kim olduguna bakmadan her hak ihlaline karsi çikmaya ve adalet tesis edilinceye karsi mücadelemizi sürdürmeye devam edecegiz. Bu vesileyle basta egitim çalisanlari olmak üzere tüm kadinlarin 8 Mart Dünya Kadinlar Günü’nü, kadinlarin sorunlarinin çözümüne vesile olmasi temennisiyle kutluyoruz.

MEMUR-SEN
KONFEDERASYONU
EĞİTİMCİLER BİRLİĞİ
SENDİKASI
Zübeyde Hanım Mahallesi Sebze Bahçeleri Caddesi No:86
Altındağ - Ankara / TÜRKİYE
Tel : 0.312 231 23 06 Faks : 0.312 230 65 28
ebs@ebs.org.tr
Copyright © Eğitim Bir Sen