Haber
2011-10-13 07:28:22
Çarpitma, Demagoji ve Sendikacilik (TES Bildiginiz Gibi)

Rahmetli Erol Güngör, “Basimizi gerçek dünyaya çevirelim ve bu gerçeklerle bizim ögrendiklerimiz, inandiklarimiz arasinda herhangi bir münasebet bulunup bulunmadigini arastiralim. Bu yol çok çetindir, çünkü pesin hükümlerle ve yerlesmis kanaatlerle mücadele etmemiz gerekir; öyle ki kendiniz de böyle pesin hükümlerle inanmis olabilirsiniz. Ama gerçek aydin, zihin tembelligi içinde rahat edecek yerde bu yolu deneyen insandir” diyordu.

 

Sendikacilik yapma stratejilerini kiskirtma, çarpitma ve slogan üzerine bina etmis Türk Egitim-Sen’in tepe yönetimi için bu vasiyetin bir anlami olmasa da, ilkeleri olan, hak-hukuk gözeten, zihni açik üye ve temsilcileri için emek harcamaya, cevap vermeye deger diye düsünüyoruz.

 

Genel Baskanimiz Ahmet Gündogdu’nun, Kizilcahamam’da Ilçe Temsilcilerimiz ile yaptigimiz toplantida yeni anayasaya iliskin beklentilerimizi ifade ederken, Yeni anayasada tek derdimiz, insani oldugu gibi kabul etmesidir. Bizler asla haklari pazarlik konusu yapmayiz. Insanlik ortak paydasinda hemfikirsek, Müslüman olmasinin, dinsiz olmasinin, solcu olmasinin, sagci olmasinin hiçbir önemi yok. Ruhsuz, kör, dinsiz bir anayasa istiyoruz ki devlet vatandasina esit mesafede olabilsin. Kimin ne giyecegine, çocugunun din dersi alip almayacagina devlet karar vermesin. Vatandasini tanimlayan degil, taniyan devlet istiyoruz. Bundan sonra en büyük isimiz yeni anayasa olacak” seklindeki tespitleri ancak bu kadar çarpitilabilirdi. Akillari yüzyil öncesinin teorisyeni Ziya Gökalp’te kalmis olanlardan, elbette genel baskanimizin dile getirdigi anayasal perspektif, çok kültürlülük, birlikte yasama, herkesin kendisi olma hakkini içeren konusmasini anlamalarini beklemiyoruz.

 

Gerçek su ki, Soguk Savas döneminin dilini kullanan ve ülkeyi içe kapatarak sürdüregeldikleri oligarsik saltanatlarini devam ettirmeye çalisanlar panik içindeler. Türkiye,  bulundugu cografyanin kadim topraklarinin ufkunu, zamanin kendisine yükledigi misyonu temsil ederek emperyalist güçleri ürkütürken, ülkenin prangalarini olusturan kör dövüsün aktörlerinin Egitim-Bir Sen ve Memur-Sen için, “Bunlar da nereden çiktilar, ne güzel nöbetlese çalip oynuyorduk” dercesine rahatsizlanmalarini anliyoruz. Biz örgüt olarak kör dövüsün tarafi olmaksizin Türkiye’nin tarihi dönüsümüne olan ihtiyacin sözcülügünü yapmayi ve sözümüzü yükseltmeyi sürdürecegiz. Bugünün ve gelecegin Türkiyesi’nde sahih bir toplumsal aktör olmaya devam edecegiz. Bunun için daha çok çalismaktan baska bir seçenegimizin olmadigini bilirken, sagimizdakilerin ve solumuzdakilerin bu misyonu anlamalarini da beklemiyoruz.

 

Kemalizm, ulusalcilik ve milliyetçiligi imanin rükünlerinden sayanlarin yanilgilari yeni degildir. Tek parti döneminde ideoloji olarak düzenlenen ve yine tek parti döneminde anayasal resmiyet kazandirilan Kemalizm’e toplumu sadakat yarisina sokanlarin geldikleri nokta ise ortadadir. Kemalizm’e iman edercesine geçmisten bugüne yapilan ötekilestirmelerin açtigi yaralar, üzülerek ifade etmeliyiz ki, kabuk baglayamiyor artik. Olusturulan yapay hiyerarsiden beslenen bürokratik refleksin, korku cumhuriyetini gelistirerek gasp ettigi egemenlik hakkini iade etmekte direnmesinde saf tutanlarin hedefi olmak bizi yildirmaz, bilakis sorumlu kilar. Darbelerin irgati ve statükonun sahiplerinin toplumsal zeminde hiçbir zaman mesruiyet bulamamis olmasina ragmen, marjinal varliklarini, bos birakilan bir alanda örgütlenerek dayatmalarinin teyemmümü bozan yapimizi hedef almasi anlamlidir. Insanlarin iradesini körelten, özgürlük ve hak aramaya iliskin her girisime süphe ve korkuyla bakan statükocu sinif, yillardir bilerek ya da bilmeyerek kendilerini, ailelerini ve bütün kamu görevlilerini gelistirdikleri paranoyak düsüncelerin kucagina atmanin pesinde kostular. Cumhurbaskanligi seçimi öncesi Silivri sakinlerinin yoldasligina soyunduklari/ev sahipligi yaptiklari gibi… Ve yine tipki 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu’nda KCK, BDP, KESK, DISK, YARSAV ve CHP’nin yaninda saf tuttuklari gibi.

 

Her seyden habersiz bir kavgaya tutusan ve darbecilere “Bitmeyen kaos ve kargasa nedeniyle darbe yaptik” dedirten 12 Eylül 1980 sürecinde, fotografin bütününü göremeyenler kör kavgadan kahramanlik öyküleri türeterek hayata tutundular. “Yavaslatilmis iç savas vardi. 75-80 arasi vurusan aktörler içinde her iki grupta da ayni merkeze bagli ve oradan emir alan hatta birbiriyle dirsek temasi olan insanlar vardi. Aradan zaman geçti, açiklamalarda bulundular, onlarin böyle rol oynadiklari belgelerle ortaya çikti. Her iki kesimden gençleri yönlendiren kisilerin devlet içindeki bazi teskilatlarla dogrudan iliskileri oldugu ortaya çikti daha sonra...”  diyen Cemil Koçak’in sözleri sizler için ne anlama geliyor merak ediyoruz.

 

“Kemalist devrim ruhunun canlanmasi için birilerinin ayaga kalkmasi lazim… 60 öncesi iyi incelenmeli… Sivil görünüm sart. Kesinlikle açik verilmemeli. Kitleyi yönlendirecek çocuklar iyi belirlenmeli... En güvenilir çocuklar derneklerin (ADD) politikasi degilmis izlenimi vererek sokagi organize edebilir. Güçlü bir medya destegi gerekli… Bagcilara (Dogan Grubu) gidip anlatilmali… CHP halkevlerinin bize yakin subelerini harekete geçirmekte geç kaldi… YARSAV çok önemli, içerisinde bu kadar çok yüksek yargiç, yüksek mahkeme baskani, bassavci olan bir muhalif kurulus daha yoktur” diyen Yalçin Küçük ve Silivri’deki akrabalarina karsi çikmayi bir yana birakin içten içe gözyasi dökenlerin oldugu bir ülkedeyiz ne yazik ki.

 

Sendikamizi hedef alan Türk Egitim-Sen’in yasadigi düsünsel yenilgi, bunalim ve saldirganligin temelinde; tek partili yillarda temeli atilan, soguk savas dönemine bagli olarak ilave edilen unsurlarla, ne idügü belirsiz hale gelen ideolojinin açmazlari var. Sosyo-politik degisime adapte olamayan, toplumun temel kültürünün, felsefesinin ve arzularinin ifadesi olarak degil, toplumu sekillendirmek ve devlet otoritesini mesrulastirmak için tasarlanmis söz konusu ideolojinin ve buna bagli olarak gelistirilmis kurumlarin arkasinda saf tutmus olmanin çaresizligi var. Bu yapilar toplumla baglarini, temsil özelliklerini yitirmislerdir. Yasanan çöküntü ve daha da marjinallesme, yitirilen konumlari telafi etmek için arkaik ideolojilere ve klasik devletçilige sarilma, bu tarz ideolojilerin dogasi geregidir. Askeri bürokrasi ile uyumlu, sivil bürokrasi ile mevzi kazanmaya çalisan, kitleleri ve kamu kadrolarini kullanarak popülist iliskileri sürdüren, engellendiginde de darbe dahil her türlü eylemi mesru sayan yönetim anlayisinin isbirlikçileri de zamanla tarihin çöp sepetine girmekten kendilerini kurtaramayacaklardir.

 

Biraz daha açik etmek için evrensel bir yasayi burada hatirlatalim: “Her yenilgi bir fikri/düsünsel yenilgidir, her zafer de öyle.” Günümüz dünyasinin üzerinde hareket ettigi temelleri anlamaz ve oradan hareketle çözüm üretemezseniz, “Kiliçdaroglu tarzi muhalefet”in STK versiyonuna mahkûm ve mecbur kalirsiniz: Çamur at, toplumu dalgalandir, izi kalsin.

 

Çagdas bir milli kültürün kurulmasina katkida bulunabilmek için zihninin ve zamaninin bütün imkânlarini kullanmis,  bu toplumun birlikte yasama iradesini ortaya çikarmak için mücadele etmis, bu ülkenin “aslî degerleri”ni, “ideal degerler” haline getirmeye çalismis, içinde yasadigi toplumun tarihini, düsünce kaynaklarini ve kültürünü iyi bilen bir sosyologun, ideoloji yerine fikir sahibi olacak bir nesli yetistirmek için edebî ve ilmî tüm birikimini sarf eden Erol Güngör’ün müstesna dünyasindan Ziya Gökalp’e gerileyen oradan da Ergenekon’a demir atacak kadar kirilma yasayan bir olusumun ve bölmeli zihin yapisinin bize Müslümanlik dersi vermesi gülünç ve abesle istigaldir.

 

Genel Baskanimizin uyarisi, yeni anayasanin; milletimizi olusturan her bireyin, insanlik onuruna, seçimlerine, çok kültürlülügümüze, dünyanin gerçekleriyle uyumlu olmasiyla ilgilidir. Dinin bir çatisma araci olarak hirpalanmasinin önüne geçmek içindir. Türk Egitim-Sen yönetimi de biliyor ki, Islam bizim için sadece secde hali degil, secdeye egilen basimizdadir. Yalniz camide degil, ezan sesiyle dolan evimizdedir. Yalniz Kur’an’da degil, onunla nurlanan kalplerimizdedir.

 

Türk Devleti’nin dini, Islam dinidir” ibaresini 1928’de Anayasa’dan çikarip yerine ‘devlet laiktir’ diyenlerin sopa haline dönüstürdükleri laiklik ile yüzyila yakin zamandir dindarlar hirpalanmistir. Mevcut anayasaya ragmen toplumun dinle kurdugu güçlü bag ise ortadadir. Anayasa’nin din hanesinin bos kalmasini, din yerine dindarlari dövmek için konulan plastik sopalardan daha tercih edilebilir buluyoruz.

 

Türküm, dogruyum, çaliskanim deyince insanlar dogru, çaliskan mi oluyor? Bunlari düsünmek lazim” diye sormusuz. Zorla Fatiha’yi her sabah okutmaya çalissaniz ondan bile çocuklari sogutursunuz dercesine, yapilan isin pedagojik olup olmadiginin sorgulanmasini istedik. Düsünme melekesi olmayanlar hariç herkesi, egitimdeki ritüelleri yeniden düsünmeye davet ettik.  Düsünme melekesi olmadigini itiraf edenler yavas yavas ortaya çikiyor.

MEMUR-SEN
KONFEDERASYONU
EĞİTİMCİLER BİRLİĞİ
SENDİKASI
Zübeyde Hanım Mahallesi Sebze Bahçeleri Caddesi No:86
Altındağ - Ankara / TÜRKİYE
Tel : 0.312 231 23 06 Faks : 0.312 230 65 28
ebs@ebs.org.tr
Copyright © Eğitim Bir Sen