Haber
2010-03-06 06:20:37
Egitimin Sorunu, Çalisanlarin Sorunlari Çözülmeden Çözülemez

Genel Baskanimiz Ahmet Gündogdu, egitimin sorunu- nun, çalisanlarin sorunlari çözülmeden çözülemeyecegini söyledi.

 

Düzenledigimiz “Egitim-Ög- retim-Bilim Hizmet Kolu Çalisanlari Sorunlari ve Çözüm Önerileri Surasi” Baskent Ögretmenevi’nde basladi. Iki gün sürecek Sura’nin açilisinda konusan Genel Baskanimiz Ahmet Gündogdu, egitim çalisanlarinin sorunlarinin il il, bölge bölge tartisilarak buralara kadar geldigini belirterek, “Egitim çalisanlarinin sorunlari bizim sorunumuzdur. Ve bugüne kadar sorunlar ve çözüm önerileriyle ilgili sayisiz çalismamiz, girisimimiz oldu. Ancak bu suranin; mantigi, kusaticiligi ve katilimcilari açisindan düsündügümüzde, bir ilk oldugu görülecektir. Bize göre egitimin sorunu, çalisanlarin sorunlari çözülmeden çözülemez. Biz gerek sendika gerekse konfederasyon düzeyinde sorunlarin üzerine gitmeye devam edecegiz. Ancak sorunun kaynagi neredeyse, çözümü de orada aramaliyiz, diyorum. Ve burada ortaya çikacak degerlendirmeleri bu yüzden çok önemli buluyoruz. Çünkü sonuç almada, anlamak ve anlasilmak son derece önemlidir. Insan, ancak bu yolla hakli bir yerde durabilir ve hakli istekleri karsilik bulur. Biz bilgiyi islerimize hep ortak ettik; akil, inanç, realite, medeniyet geçmisimiz, tarihsel misyonumuz bize böyle bir sorumluluk yüklüyor. Aslinda muhabbetle diyalogu da ayiran ince çizgi burada saklidir. Muhabbet, hayati anlamli kilan bir iliski biçimidir, bütün katilimcilarin katkida bulundugu, bir arada yasamayi, paylasmayi gerektirir; ortak bir yol, ortak bir güzergâh belirlemeye yol açar” seklinde konustu.

 

Sorunlara Yaklasim Biçimi Sorunlu

Insan olarak hepimizi harekete geçiren, her gün yeni bastan eylem içinde olmaya mecbur kilan gerçegin, ‘olmasi gereken’ ile ‘olan’ arasindaki fark oldugunu kaydeden Gündogdu, söyle konustu:

“Biz, teorik olarak bu ülkede yasayan herkesin esit ve saygin yurttas sayilmasini önemsiyoruz. Ancak bu durum gerçekte özde vatandaslar, sözde vatandaslar ve müstakbel vatandaslar siniflamasina tabi tutuldugumuz gerçegini degistirmez. Çünkü bu gerçegi gündelik hayatimizin pek çok safhasinda birebir yasiyoruz. Bu haksizlik, keyfilik, akildisililik elbette çikis noktamiz olmayi fazlasiyla hak ediyor, eylemlerimizi tutarli ve anlamli kiliyor. Biz, bu ülkede yasayan insanlar açisindan yakin tarihimize baktigimiz zaman ne görürüz?   Hangi uluslararasi basarimizi hatirliyorsunuz? Sürekli darbe tehdidi, parti kapatma, terör, sag- sol çatismasi ya da baska adlarla baska ideolojik kümelerin karsi karsiya getirildigi çatismalar. Ne yazik ki, kaybedenin millet oldugu uzun dönemler yasamaya mecbur birakildik. Kimileri bir kavram belirleyip bunu merkezi bir konuma yerlestirip, bunun disindaki gerçekleri teferruat saydi. Ve merkezi kavrami yasatmak için her türlü hukuk disi yol-yöntemi mesru saydi. Gerçekten de en az terör kadar canimizi yakan baska sorunlarimizi, hak ihlallerini görmezden gelmeye zorlandik. Her seyi güvenlik merkezli düsündügümüz için bütün iç ve dis standartlarimizi savas psikoloji üzerinden kurguladik. Öyle ki, Milli Güvenlik Dersi bile koyduk, her ögrenciye bir subayin bakis açisindan güvenlik programi yükledik. Ancak terör durmadi. Çünkü sorunlara yaklasim biçimimiz sorunluydu.”

 

Inandigimiz Dogrularin Hayat Bulmasi Için Mücadele Ediyoruz

“Sahip oldugumuz bilgi, bilinç ve gücün yardimiyla, inandigimiz dogrularin hayat bulmasi için mücadele ediyoruz. Iktidarin, itibarin ve ekonomik degerlerin daha âdil paylasilmasini ve her bir insanimiz için daha onurlu bir hayat talep ediyoruz. Bu bizim nihai hedefimizdir” diyen Gündogdu, “Bunun için eylemler tasarliyoruz. ‘Egitim-Ögretim-Bilim Hizmet Kolu Çalisanlari Sorunlari ve Çözüm Önerileri Surasi’ da bu nihai hedefimizin geregidir. Bugüne kadar gerek Milli Egitim sistemini gerekse üniversitelerimizi gelistirmeye dönük pek çok akademik yayin yapildi, toplantilar, suralar, sempozyumlar düzenlendi. Planlar, projeler gelistirildi, bir kismi uygulamaya konuldu. Dünyadaki gelismelere bagli olarak bunlar yine yapilacak. Çünkü hem hayat hem insan bizatihi dinamik yapilardir. Bunlar için tayin edilmis bir sinir yoktur” degerlendirmesinde bulundu.

Sendika olarak bugüne kadar hizmet kolunda görevli tüm egitim çalisanlarinin sorunlari ve çözüm önerileriyle ilgili olarak kendilerine ulasan ya da kendilerinin tespit ettigi sorunlari, gelistirebildikleri çözüm önerilerini ilgili bakanlara ilettiklerini, Yönetim Kurulu üyeleriyle birlikte sorunlar ve çözüm önerilerinin yer aldigi raporlar sunduklarini ve bunlarin takipçisi olduklarini anlatan Gündogdu, “Bakanlik yetkilileriyle sayisiz görüsmelerimiz oldu. Milli Egitim Bakanligi ve üniversitelerimizde yasanan sorunlarin, çalisanlarin ugradigi haksizliklarin ne yazik ki sonu gelmedi. Haksizliklarin boyutu, ‘insanin oldugu her yerde bunlar olur’ denecek cinsten münferit olaylar degil. Tam aksine, sistematik, bizzat sistemin yapisindan kaynaklanan sorunlar oldu, olmaya da devam ediyor” ifadelerini kullandi.

 

Sistemden Kaynaklanan Sorunlari En Fazla Yasayanlar Egitim Çalisanlaridir

Gündogdu, sözlerini söyle sürdürdü: “Simdi birlikte düsünelim; ayni isi yapan iki insan, biri Milli Egitim Bakanligi’nda çalisiyor, digeri bir baska bakanlikta çalisiyor. Ne ücretleri ne özlük haklari birbirine esit... Arkadaslarimiz diger bakanliktakilerden daha zor, daha agir sartlarda çalisiyor olsa bile esitlik ve adalet duygularimizi zedeleyen kosullara mahkûm edilmektedirler. Egitim sisteminin yapi taslari olan egitim çalisanlarinin, ne yazik ki, önemli bir kismi kendilerine yüklenen her türlü angaryayi yerine getirmekle yükümlü görülmektedir. Angarya, içinde çok fazla zorbalik barindiran bir kelime. Anlamlarindan biri, kisiye görevi disinda yaptirilan is, bir baskasi kölelik düzeninde köylünün derebeyine yaptigi zorunlu ücretsiz hizmettir. Baska anlamlari var tabii, onlarda da zor kullanma anlamlari var. Özetle egitim çalisanlari sistemden kaynaklanan sorunlari en fazla yasayan, en fazla canlari yananlar olmustur. Kurumlarin fiziki yetersizliklerini, yönetim anlayisinin çeliskilerini hissedenlerin en basinda onlar vardir. Bir insan düsünün, normal bir görevi vardir; sonra kalorifer yakar, soför olur, gece bekçisi olur, yöneticilerin özel islerini, bahçe düzenlemesini, boya-badana islerini yapar. Karsiliginda ücret, yevmiye, yolluk, yiyecek, giyecek, fazla mesai ücreti mi ödenir? Kocaman bir hayir!”

 

Özgürlük, Refah ve Adalet Sorunumuz Var

‘Eger bütün bir toplum kendi kendisini yönetemez, kendi hayrina, kendi iyiligine, kendi yararina olani tespit ve tayin edemez denirse, bunun soruna yol açacagini dile getiren Gündogdu, sunlari söyledi: “Çünkü bu anlayis, toplumun aklini yok saymaya esdegerdir. Baska bir açidan baktigimizda, bir özgürlük, bir refah, adalet sorunumuz var. Mevcut yapilanmayla da çözülecek gibi görünmüyor. Çünkü bugüne kadar sahici sorular sormamiza, cevaplar aramamiza izin verilmedi. Mesela, hepimiz, siyasilerin agizlarini açtiklarinda, ‘Dedelerimiz Çanakkale’de beraberdi, simdi niye ayrilalim? Etnik kimlige yönelik siyaset yapma ve ülkeyi kaosa sürükleyecek eylemlerden kaçinalim’ dediklerine tanik oluyoruz. Peki, ulus devletlerin ideolojisi olan milliyetçilik, baslangiçta sömürgeci, emperyalist devletlerin isgallerine karsi direnisi temsil ederken, zaman içinde etnik, tek tipçi vatandas yetistirmenin ideolojisi haline getirildi mi, getirilmedi mi? Oysa dünyanin hiçbir yerinde toplum homojen degildir; günümüzde her toplum kendi içinde etnik, kültürel ve dini bakimlardan farkli grup veya topluluklari barindirir. Yaklasik bir asirlik resmi tez bizi aksine inandirmaya çalistiysa da, bugün kültürel çesitliligin dünyanin pek çok ülkesinde oldugu gibi bizim vazgeçilemez bir özelligimiz oldugunu -ne yazik ki- agir bedeller ödeyerek ögrendik. Vesayetçilerle sorunumuz bir örnekle sinirli degil. Onlar, basta anayasa olmak üzere, devleti devlet yapan bütün kurumlari kendilerinin, ideolojilerinin bir araci gibi gördüler. Bu görme biçimi, sorunlarimizi her geçen gün çogaltti. Çok degerli anayasa uzmanlarimizin israrla belirttikleri gibi,  bugüne kadar hep yönetilegeldigimiz darbe anayasalari bu ideolojik tutuculukla hazirlanmistir. Oysa böylesi bir yaklasim sadece totaliter devletlerde yasanmistir. Çünkü özgür toplum ve devlete hâkim bir ideoloji bir araya getirilemez. Çünkü bir ülkede hâkim bir ideoloji hayatin merkezine yerlesmisse, her sey bu ideolojik merkez etrafinda tanimlanmaya ve sekillenmeye mecbur birakilir. Böylesi bir eksen belirlenmisse, sorunlar özgürce tartisilamaz, çözüm gelistirilemez. Ve sonuç olarak, devlet kurumlarinin toplumun içindeki farkli dünya görüsü, ideoloji ve hayat tarzlarina sahip gruplar karsisinda tarafsiz olmasi beklenemez. Biz millet olarak bu gerçegi nerdeyse seksen yildir yasiyoruz. Bugüne kadar büyük bir açiklikla gördük ki, devlet ideolojisine yakin duranlar digerleri karsisinda daima avantajli konum elde etmislerdir. Yine bu anlayisin sonucudur ki, toplumsal degisim ve dönüsüm talepleri karsisinda tarafsiz olmasi gereken kurumlar müthis cephelesmeye gidebilmektedir. Resmi ideoloji, en saygin anayasal kurumlari yozlastirmis, hukuk garabeti sayilabilecek onlarca karara imza attirmistir. Örnegin, YÖK’ün katsayi ile sinavini hatirlayin. Nasil oluyorsa, bir kurum bir dönem tam yetkili oluyor, bir baska iktidar döneminde ‘yetkisizsin’ denebiliyor.  Anayasa Mahkemesi’nin Cumhurbaskanligi seçimindeki tutumunu hatirlayin. Sonuç olarak mahkemeler kurulu, vesayet rejimin garantörleri; hukuk, baski ve sindirme araci haline getirilmistir.”

 

Laiklik, Bir Toplumdaki Farkliliklarin Barisçi Bir Sekilde Birarada Var Olmasina Hizmet Eder

Söz konusu hukuk garabetinin en çok yasandigi alanlardan birinin de laikligin yorumuyla ilgili oldugunu kaydeden Gündogdu, “Laikligin tarihsel gelisim süreci içinde amaci, devletin topluma bir din dayatmasini önlemek, böylece toplumu din temelli devlet baskisindan korumak olmustur. Baska bir anlatimla, lâiklik toplumu hem devlet baskisindan hem de dinsel baskidan özgürlestirir. Lâikligin esas olarak özgürlestirici bir ilke olmasinin anlami burada saklidir. Yoksa ‘dinsel baskidan özgürlesmeyi, dinden özgürlesmekle karistirmamak gerekir. Laikligin amaci, toplumu dine dayali bir devletten gelecek baskidan özgürlestirmektir, dinden özgürlestirmek degil. Özgür bir toplumda dinden özgürlesme bazi kisi veya gruplarin amaci olabilir, ama devletin amaci olamaz. Böylece, laiklik, bir toplum içindeki farkliliklarin barisçi bir sekilde bir arada var olmasina hizmet eder. Yoksa bizde oldugu gibi laiklik, siyasi-hukuki bir ilke olmaktan çikarilip devletin izlemesi ve millete dayatilmasi gereken bir toplum felsefesi olarak yorumlanamaz” diye konustu.

 

Vesayetçi Rejimin En Çok Kötülük Ettigi Kurumlar Üniversitelerdir

Ahmet Gündogdu, vesayet rejiminin kusattigi, gelismesine, evrensel standartlara ulasmasina izin vermedigi, en çok kötülük ettigi kurumlarin üniversiteler oldugunun altini çizerek,Üniversiteler; adi üstünde evrensel kurumlar olarak, felsefi tartisma ortaminda akil sürecini duygusal sürecin önüne alarak kisilerin olaylari görerek ve tartisarak farkina varilabilirligini saglayan ortamlardir. Avrupa’da ilk sekillenen üniversite tarihine bakildiginda, düsünsel anlamda çaginin ilerisinde olan hocalar, genellikle aykiri ve radikal kisiler olarak tanimlanirlar. Bu ortamlarda her türlü düsünce otoriteye, tabulara ve kisilere bagli olmaksizin tartisilmistir. Yani hayata dair her seyi sorgulayan, arkasi gelmez sorular üniversitelilerin kafalarindaki sorulardir. Emmanuel Kant’in da belirttigi gibi, aydinlanmis bilinç her türlü otorite karsisinda kendisini bagimsiz hisseder. Evet, aydinlanmis bilinç dünya sorunlarina elestirel bakmayi basaran bilinçtir. Eger aydinlar kendilerini otoriteyle uyumlu olmaya mecbur hissetseydi, bugün hala ilkel kabile topluluklari düzeyinde yasiyor olurduk. Bu bakimdan yöneticiler ile uyum içinde olmayan radikal, baskaldiran aykiri kisilere çok sey borçluyuz. Eger bizde de gerçek üniversal akillarin is basinda oldugu üniversitelerimiz olsaydi, basörtülü ögrencilerimiz derslere alinincaya kadar onlar da ders islemeyi reddederlerdi. Eger üniversitelerimiz anayasa ve yasayla dayatilan ideolojik kafeslerden kurtarilamazsa, bilim adamlari resmi ideolojiye paralel hareket edenlerin ödüllendirildigi, muhalif düsünenlerin cezalandirildigi bir kurum olmaktan çikartilmadikça; gelisme ve ilerleme karsiti, darbe yanlisi tavirlar almaya devam edecektir. Sonuç olarak üniversitelerimiz kaybederse, hepimiz kaybederiz” görüsünü dile getirdi.

 

Artik Bu Sistemin Degismesini Istiyoruz

Artik bu düzeni, bu düzenin çeliskilerini daha iyi bildiklerini vurgulayan Gündogdu, sözlerini söyle tamamladi: “Sevme, adalet, özgürlük, paylasma yetenegini kaybetmis bu sistemin degismesini, çeliskilerin, tutarsizliklarin zorbaliklarin sona ermesini istiyoruz. Ancak bu ülkede sorunlarimizin saglikli bir sekilde ele alinamamasinda, çözüm üretilememesinde bilerek ve isteyerek yinelenen, kiskirtilan önyargilarin oldugunu söylemek abartili olmayacaktir. Bu önyargi batakligina saplanmis insanlari ellerinde tuttuklari önyargilara daha da bagimli hale getiren asil gerçek; hizla degisen, hizla daha karmasik hale gelen, sürekli yeni firsatlarla beraber yeni çatisma alanlari üreten modern dünyada, nerede duracaklarini bilememeleri, kendilerini, sevdiklerini, inançlarini nasil savunacaklari konusunda çaresiz kalmalaridir. Iste tam da bu noktada, iste tam da böyle duygusal ve düsünsel hapishane olan önyargilardan kurtulmak ve daha kolay olani böylesi tutsakliklar yasanmamasi için okumak, dinlemek, izlenim edinmek, düsünmek, anlamak, görebilmek, görebildiklerinden anlam çikarmak… Bizim olmazsa olmazlarimiz oldu ve olmaya da devam edecektir. Her zaman kullandigimiz yasayi bir kez daha hatirlatmak istiyorum: Daha iyisini veremezsen, insanin elindekini alamazsin; insan aklini hakikatle bulustur, o geregini yapar. Çünkü akil canli, dinamik bir olgudur.”

 

Suranin açilisinda, Milli Egitim Bakanligi Müstesari Muammer Yasar Özgül, Bartin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ramazan Kaplan, Büyük Birlik Partisi Genel Baskan Yardimcisi Mustafa Destici, Saadet Partisi Genel Baskan Yardimcisi Seref Malkoç ve AK Parti Artvin Milletvekili Ertekin Çolak da birer konusma yaptilar.

 

 

MEMUR-SEN
KONFEDERASYONU
EĞİTİMCİLER BİRLİĞİ
SENDİKASI
Zübeyde Hanım Mahallesi Sebze Bahçeleri Caddesi No:86
Altındağ - Ankara / TÜRKİYE
Tel : 0.312 231 23 06 Faks : 0.312 230 65 28
ebs@ebs.org.tr
Copyright © Eğitim Bir Sen