Haber
2011-09-13 07:24:18
Hatira Yarismamizi Baslattik “Ödenmis Bedelleri” Gün Yüzüne Çikariyoruz

Tarihin tekerrür etmemesi için basta 27 Mayis, 12 Eylül, 28 Subat gibi darbe dönemlerinde bedel ödeyenler ile baskilar ve antidemokratik süreçlerde magdur olanlarin katilacaklari "Ödenmis Bedeller Unutulmasin" konulu hatira yarismamizi, düzenledigimiz basin toplantisiyla kamuoyuna duyurduk. 

Egitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Baskani Ahmet Gündogdu, Geleneksel Mehmet Akif Inan Hatira Yarismasi’nin 5’incisi olan “Ödenmis Bedeller Unutulmasin” yarismasini, darbe dönemlerinde iskence gören, sürgüne gönderilen, mesleginden ihraç edilen, egitim-ögretim hakkindan mahrum birakilan bazi sembol isimlerin katilimiyla, kamuoyuna açikladi.

 

JW Marriott Hotel’de düzenlenen basin toplantisinda konusan Ahmet Gündogdu, halkin seçerek Meclis’e gönderdigi, fakat millet iradesini hiçe sayanlar tarafindan haddi bildirilen, kisilik haklari dahi gözetilmeyip asagilanan Merve Kavakçi basta olmak üzere, görevini yaparken ‘andiç’lanan, kösesini kaybeden, isine son verilen basin çalisanlari, inanci geregi basini örttügü için mesleginden atilan kamu çalisanlari, egitim-ögretim hakki ellerinden alinan kiz ögrenciler gibi bütün sosyal kesimlerden bedel ödeyenlere, devletin özür borcunu yerine getirmeye devam etmesi gerektigini belirterek, “Haklari iade edilmeyen hiçbir magdur kalmamalidir. Hukuk devletinden beklentimiz, simdiye kadar bedel ödetenlerin de bedel ödemesini saglamak, adaleti tesis etmek ve vicdanlarin rahatlamasi için hukukun gereginin yapilmasidir” dedi.

 

Geçmisten bu yana susturulan, bastirilan, yok sayilan özgürlükleri elinden alinan, sesleri kisilanlarin konusma, sorumlularinin ise gerçeklerle yüzlesme zamaninin geldigini düsündüklerini kaydeden Gündogdu, çeteler, karanlik odaklar, vesayetçi güçler tarafindan tehdit olarak görülen, hak ve özgürlükleri ortadan kaldirilmaya çalisilan insanlara; milli iradeyi güçten düsürmeye çalisan anlayisin temsilcileri tarafindan hep bedel ödetildigini söyledi.

 

 

Gündogdu, sözlerini söyle sürdürdü: “Ordudan atilip 9 yil boyunca annesine atildigini söyleyemeyenler, yaslari büyütülerek idam edilenler, kadin olarak haklarini aradiklari için coplanip çocugunu düsürenler, egitimleri yarida kalanlar ve öz vatanlarinda parya muamelesine tabi tutulanlar oldu. Cezaevlerinde iskence görenler, akla hayale gelmedik iskenceler nedeniyle ölmüs olabileceklerini düsünerek bunun bir kabir azabi olduguna inananlar, iskencecilerin insanlik disi uygulamalari nedeniyle insan olmaktan utananlar oldu. Yurtdisina sürgüne gönderilenler, kendi öz vataninda sürgün muamelesi görenler oldu. 200 bin üyesiyle Türkiye’nin en büyük egitim sendikasi olarak, ödenen bedellerin unutulmasina; bir yigin acinin, gözyasinin, yüreklerdeki öfkenin bedenlerle beraber topraga akmasina müsaade edemez, unutulup gitmesine asla göz yumamazdik.”

 

“Türkiye demokratiklesirken, onlar toplum adina saymakla bitirilemeyecek bedeller ödediler. Bazen konusabildiler ama çogunlukla içlerine attilar. Türkiye’de demokrasi korku tünelinden çikma mücadelesi verirken en büyük bedeli onlar ödediler ama bunu haykiramadilar” diyen Gündogdu, 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu dâhil yeni sivil anayasa talepleri ile darbe ürünü bir Anayasa’dan kurtulmaya çalisilirken, darbelerin, baskilarin ve antidemokratik süreçlerin yasattigi magduriyetlerin bir sahaf hassasiyetiyle toparlanmasi ve tarihe not düsülmesi için ugrastiklarini, demokrasi filizlenirken ödenen bedellerin gün yüzüne çikarilmasi, bedel ödeyenlerin anilarinin kitaplastirilmasinin startini verdiklerini söyledi.

 

Ahmet Gündogdu, Türkiye darbecilerden hesap sorarken, paramiliter yapilar hukukun karsisina çikarilirken, faili meçhullerin üzerine gidilirken; horlanip asagilanan, isten atilip haklari ihlal edilenlerin yüreklerinde olusan tahribatin tamiri için çalisilmaya devam edilmesi, itibari iade edilmeyen hiç kimsenin birakilmamasini istediklerini vurguladi. 

 

 

Sadece egitimcilerin degil, bütün toplum kesimlerinin katilimini hedefledikleri “Ödenmis Bedeller Unutulmasin” yarismasinda toplam 13 bin TL ödül vermeyi kararlastirdiklarini bildiren Gündogdu, “Türkiye’nin yakin tarihinin karanlik dehlizlerini gün yüzüne çikaracak ani yarismamizda 1. olacak esere 4 bin, 2. esere 3 bin, 3. esere 2 bin olmak üzere mansiyonla ödüllendirilecek 3 esere biner lira, jüri özel ödülü olarak da bin olmak kaydiyla toplamda 13 bin TL’lik ödüllü yarismamizi bugün itibariyle baslatmis bulunuyoruz. Hiçbir rakamin yasanan magduriyetin ve ödenen bedelin maddi karsiligi olmadiginin bilincindeyiz. Anilari yazmaya tesvik etmek, tarihe not düsmeye vesile olmak ve gelecekte demokratiklesme sürecini geride birakmis, ileri demokrasiye sahip bir ülkenin aldigi mesafenin altindaki hak sahiplerini tanimak ve tanitmak istiyoruz.  Güçlü, özgür ve ileri demokrasiye sahip bir ülkenin insasinda herkesin ortalama gayretinden öte bedel ödeyen insanlarimizi gelecekteki nesle tanitmayi görev sayiyoruz. Tarihin tekerrürünün önüne geçmek için sahip çikilmasi gereken vesayetten arindirilmis demokrasinin kalici hale getirilmesinin öneminin ödenen bedellerde yattigina inaniyoruz” seklinde konustu.

 

Toplantida, darbe dönemlerinin magdurlari olan eski bakan ve siyasetçi Hasan Celal Güzel,  Siyaset Danismani Abdurrahim Semavi, AS-DER Kurucu Genel Baskani Prof. Dr. Ahmet Alper, AK-DER Genel Baskan Yardimcisi Dr. Hacer Yilmaz ile basörtüsü magduru ögretmenler Sirin Çevik ve Canan Aydin Biçak, yasadiklari magduriyetlere dair birer konusma yaptilar.

 

Dönemin Taniklari Yasadiklarini Anlatti

Canan Aydin Biçak: 1993 yilinda sinif ögretmeni olarak atandim. 28 Subat sürecinde basörtüsü taktigi gerekçesiyle çesitli sorusturmalar geçirdim, cezalar aldim. Uygulanan ikna ve yildirma politikalarinin ardindan 2000 yilinda farkli bir maddeye dahil edilerek, memuriyetten ihraç edildim. Iç hukuk yollari tükendikten sonra Avrupa Insan Haklari Mahkemesi’ne müracaat ettim, davayla ilgili hala olumlu-olumsuz bir yanit alamadim. Memurlarin disiplin cezalarinin affi ile ilgili kanun kapsaminda 2007 yilinda farkli bir kurumda özlük haklarimdan feragat ederek memuriyete dönebildim; ancak ögretmenlik meslegimi icra edemiyorum.

 

Bizim evlerimize gitmemizden ve tarlada çalismamizdan memnundular. Bizim ögretmen, avukat, mimar, milletvekili olmamizi istemiyorlardi. O dönem için hukuktan bahsedemiyorum; çünkü hukuk kelimesi gerçekten lüks kalir, yasalarin uygulanmadigi dönemdi, bu dönem.

 

Sorusturma süreci öyle basit bir süreç degildi. Bu sorun yasanirken, ailemden bile destek göremedim. Peruk kullanmam konusunda sürekli bana baski yaptilar (annem ve babam). Diger akrabalarimiz, hakli oldugumuza inanip maddi ve manevi destek vermediler. Yalan ifade verip kendisi hakkinda açilmis sorusturmayi iptal ettirmem amaciyla okul müdürümden gece yarisi tehdit telefonu aldim. Hak arama mücadelemi ise, Baskent Kadin Platformu isimli sivil toplum kurulusu bünyesinde aktif olarak devam ettirdim. Issiz kaldigim süre içerisinde sigortali olarak bir yerde kisa süreli çalistim. Memuriyete dönerken de iki yil hizmetli kadrosunda çalismayi kabul etmek zorunda kaldim. Bunu reva görenler, bizleri bu sekilde çalistirdiklari için, bunu lütfettiklerini de vurgulamaktan geri durmadilar! ...

 

Hasan Celal Güzel: Sabahin yedisinde yumruklanan kapimin sesi ile tahmin ettigim gibi erkenden uyandirdilar. Evde benden baska kimse yoktu. Kapida, sonradan Basbakanlik ‘irtibat subaylari’ oldugunu ögrendigim bir albay ile elinde otomatik silah olan bir asker vardi. Basbakanlik binasina geldigimde tank namlulariyla karsilandim. Bu namlular aslinda bana degil, millete çevrilmisti, halkin bagrina çevrilmisti. Bu yüzden 12 Eylül darbesi benim için, millete karsi düzenlenmis alçakça bir harekettir. Bu nedenle kendimi hep söyle tanimlarim; bir söz vardir, ‘acilarin çocugu’ diye, ‘ben de darbelerin çocuguyum.’ Ayas Cezaevi’nde bir yil hapis yattim.

 

O dönemde öyle bir propaganda yaptilar ki, halk, “Artik ordu gelse de biz de kurtulsak” demeye getirildi. Ancak su düsünülemedi, asker bu olaylardan önce de askerdi, yine silahi vardi. Neden o zaman kurtarmiyor da simdi kurtariyor; çünkü asker darbeye ortam hazirlamakla mesguldü.

 

Her hafta Persembe günleri saat 11.00’da Bakanlar Kurulu toplantisi yapilirdi. O gün kabine toplantisinin yapildigi Basbakanlik Merkez Binasi’nin 100 metre yakininda bombalar patliyor, ortalikta tam bir terör havasi kol geziyordu. Daha sonra düsündügümde, bu olaylarin teröristler tarafindan degil, ertesi gün yapacaklari ‘darbeye’ gerekçe arayanlar tarafindan düzenlendigini anladim. Eger gerçekten insansak, esref-i mahlûktansak, bunlara karsi çikmak zorundayiz. 12 Eylül 2007, Türkiye için bir milattir.

 

Sirin Çevik: Üniversiteye basladigim 1986’dan beri basörtüsü magduriyeti yasiyorum. Bu durum, 1989’a kadar devam etti. Daha sonra üniversiteye almamaya basladilar ve okula giremedigim için devamsizliktan uzaklastirildim. O dönemde, hiç unutmuyorum, yengem aradi; okuldan atildigim için ben üzülmeyeyim diye, beni teselli etmek için gayet samimi bir sekilde bir söz söyledi; ama söyledigi sözün bende açtigi yaranin farkinda degildi. Yengem, “Sen hiç üzülme, çocuklar seni aramiyorlar; anneannelerine anne diyorlar” dedi. Bu sözü duyunca, içime bir tas oturdu ve çocuklarim beni unutmasin diye hemen biletimi alip memleketime döndüm. Çok zor günlerdi. Okulu bitirip, ögretmenlige basladim. Ayni baski ve yildirmalar devam etti. Stajyerligim kalkmisti, müfettis raporuyla meslekten atildim; bunu az bulmus olacaklar ki, kaldirilan stajyerligimi iptal edip ‘bir daha memuriyete dönemesin’ diye evrakta sahtecilik yaparak ‘stajyerligi kaldirilmadi’ seklinde evraklari yeniden düzenlemisler. Egitim-Bir-Sen kanaliyla simdi hukuk mücadelesi baslatiyorum.

 

Abdurrahim Semavi: Lise iki ögrencisiydim. Yasadisi örgüte üye olmak suçlamasiyla, bin civarinda askerin baskiniyla Mardin Nusaybin’deki okulumdan alindim. Ilk üç günü Nusaybin Tank Taburu’nun kanalizasyonunda lagimin içinde geçirdim. 90 gün boyunca sorgulandim ve ardindan Diyarbakir Cezaevi’ne gönderildim. Aylarca tek kisilik hücrede 18 kisi çiplak olarak istiflenerek kaldiktan sonra, üzerimizde; diski, fare yedirmekten cop kullanilmasina kadar korkunç yöntemler denendi. Bilkent Üniversitesi’nde ögrenciler bana ‘ne gibi iskenceler gördünüz’ diye sordular. Çok özür diliyorum. Cevabim kisa oldu: B..k yedim. Bunu inkar edecek degilim. Sadece ben degil, oradaki herkes ayni muameleye tabi tutuldu.

 

‘Bir sagdan bir soldan olsun’ diyen zihniyetin dayatmasiyla benim de yasim büyütülmeye çalisildi; ama adli tip basaramadi. Sadece Abdurrahim Semavi degil, daha niceleri bedel ödedi.

 

Bizim yasadigimiz bu bedellerle birlikte Mehmet Akif Ersoylarin, Iskilipli Atif Hocalarin ödedigi bedellerin de unutulmamasi gerekir.

 

Prof. Dr. Ahmet Alper: YAS karariyla ordudan atildim. Sebep gayet basitti. Dini hassasiyetler yeterliydi bunun için. Atildiktan sonra özel muayenehanemde çalismaya basladim. Bir yüzbasi, hasta olan esinin tedavisi için benden yardim istedi. Kadin çok agir bir kanser hastasiydi. Ancak kisa bir süre sonra yüzbasi YAS karariyla, esi basörtülü oldugu için, ordudan ihraç edildi ve emekli de olmadigi için esinin tedavisini sürdüremiyordu. Tedavisi için ugrastik, gayret ettik. Bir gün beni aradi ve esinin durumunun çok kötü oldugunu söyledi. Evine gittigimde çok aci bir manzarayla karsilastim. Iki, dört ve sekiz yaslarinda üç çocuk annelerine sarilmis sekilde duruyorlardi. Doktor olarak manzara karsisinda çok üzüldüm; ancak yapabilecegim bir sey kalmamis, hastalik çok ilerlemisti. Evden ayrilirken, ‘Yarabbi sana yüz binlerce sükürler olsun, beni, bana aci çektirenlerin yanindan aldin, bu mazlumun evine getirdin’ diye sükrettim.

 

Dr. Hacer Yildiz: Yasadigimiz zulümle çok sey kaybettigimizi zannediyoruz. Aslinda kaybetmiyoruz, kazaniyoruz. O dönem öncesinde, gençlik dönemimde basörtülü olmam nedeniyle bu düsünceye uzak olan annemin benim için söyle dedigini hatirliyorum: “Kapiyi kilitleyelim de bize zarar vermesin.”

 

Ancak zulüm dönemini benimle beraber yasayinca, benden çok daha bilgili oldu, beni daha iyi anladi. Yasadiklariyla Cennetlik olarak hayata veda ettigini düsünüyorum. Demek ki, yasanilanlar çok sey kazandiriyor.

 

28 Subat sürecinde yasananlarin da, 12 Eylül dönemi kitaplari gibi kitap haline getirilmesi gerekiyor, acilarin gelecek nesillere tasinmasi için bu çok önemlidir.

 

 Yarisma brosürü için tiklayiniz

 

MEMUR-SEN
KONFEDERASYONU
EĞİTİMCİLER BİRLİĞİ
SENDİKASI
Zübeyde Hanım Mahallesi Sebze Bahçeleri Caddesi No:86
Altındağ - Ankara / TÜRKİYE
Tel : 0.312 231 23 06 Faks : 0.312 230 65 28
ebs@ebs.org.tr
Copyright © Eğitim Bir Sen