10 Temmuz’da SBS ve 13 Temmuz’da ise ÖSS sonuçlari açiklandi. SBS’ye 8. Sinif ögrencisi 1 milyon 11 bin 211 ögrenci girerken ÖSS’ye ise 1 milyon 451 bin 350 ögrenci girdi. Yapilan açiklamalarda SBS’de 26 bin ögrencinin, ÖSS’de ise 32 bin ögrencinin degerlendirmeye alinmadigi ifade edildi. Ayrica SBS sonuçlarina göre adaylarin 2/3’ü esas hedefi olan Fen ve Anadolu liselerini kazanamazken. ÖSS sonuçlarina göre, adaylarin 3/4’ü disarida kalmaktadir. Bu sonuçlar egitim sisteminin ciddi degerlendirilmesi gerektigini göstermektedir. Aslinda bunlar sonuçtur. Yetkililere düsen, sonucu konusmak yerine bu sonuca götüren sebepleri arastirmaktir.
Her yil ayni tarihlerde sinavlarin sonuçlarini konusup bir hafta sonra da bu sonuçlarin unutuldugu bir durumu yasamaktayiz. Her yil, “32 bin ögrenci sifir çekti”. “Egitim sistemi sifir çekti”. “Milli Egitim Bakanligi sifir çekti” gibi cümlelerle sorunlari geçistiriyoruz. Dolayisiyla sonucu konusuyoruz. Burada asil degerlendirilmesi gereken konu, üniversite sinavina basvuran bir buçuk milyon ögrenciden 400 bin kadarinin yerlestirilecek olmasidir. Dört yüz bin kisi yerlestirilme imkânina sahip olurken digerleri bir baska sinavda yeniden denemek üzere sinava hazirlanmaya baslayacak. Her yil yaklasik 1 milyon 500 bin ögrenci ve ögrenci ailesi sinav stresini yasamaktadir. Yillardir egitim sisteminin sifir çektigi ifade edilmesine ragmen degisen bir sey olmadi. Sifir çekenler, büyük bir çogunlukla etkili, yetkili ve bürokrat çocuklari olmadigindan, bu sorun Türkiye’nin önemli sorunlari arasinda görülmedi ve sadece Milli Egitim sistemini elestirme araci oldu. Sinav kaybedenlerin kazananlardan daha fazla oldugu ülkemizde kaybedenlerin, kaybetme nedenlerinin ciddi bir sekilde ele alinmasi hususunda hem devlete hem de sivil toplum örgütlerine önemli görevler düsmektedir.
Ülkemizdeki sorunlarin ana kaynagini olusturan, egitimde firsat esitsizliginin giderilmesiyle kalkinmanin ülke geneline homojen biçimde yayilmasi ve sosyal barisin gerçeklesmesi saglayacaktir.
Egitim sisteminin, okul öncesinden baslayarak temel egitimin ve ortaögretimin sorunlari ciddi manada tartisilmamis ve de arastirilmamistir. Popülist elestiri ve yaklasimlarla, sloganik cümlelerle sonuçlar ifade edilmistir. Oysa asil cevaplanmasi gereken soru, bu kadar ögrenci neden üniversite kapilarinda yigilmaktadir? Bu sorunun cevabi bulundugunda egitim siteminin sorunlari da çözülecektir. Sinavlarda alinan bu sonuçlar egitim süreçlerinin yönlendirmeye dayali anlayisla planlanmadigini, sinav odakli ve sonucu degerlendirme anlayisiyla yürütüldügünü göstermektedir. Bundan sonraki sinavlarda tekrar sifirli sonuçlari konusmamak için egitim sisteminde yönlendirme uygulamasinin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Kademeler arasi geçisler yeniden ele alinmali, ögrencilerin elenmesi degil yönlendirilmesi, egitimin süreç olarak degerlendirilmesi ve bunun sonucunda yerlestirilmesi ön plana çikarilmalidir. Özellikle temel egitimde beceri ve yeteneklerin ortaya çikarilmasi, ilgi ve istidatlarina uygun ortaögretim için hazirlik yapilmasi gerekir. Ortaögretimde bu kadar çok lise türleri ortadan kaldirilarak akademik liseler ve meslek liseleri seklinde iki tür okul uygulamasina geçilmelidir. Ilkögretimden ortaögretime geçis ise ögrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre bu lise türlerine yönlendirilmelidir. Katsayi engeli özellikle meslek liselerinde egitim kalitesini asagilara çekmektedir. Katsayi engeli ortadan kaldirilmalidir. Mesleki egitim desteklenmeli ve okullasma orani % 70’leri bulmalidir. Anadolu liseleri artirilarak akademik lise özendirilmemelidir. Bu yapildiginda SBS gibi sinavlara ihtiyaç kalmayacaktir. Bu yönlendirme sonucunda da bu kadar ögrenci üniversite kapilarinda yigilmayacak, bu kadar ögrenci de kendilerinin bir ise yaramadigi hissine kapilmayacaktir. Dershanelere bu kadar ragbet artmayacaktir. Yapilan SBS ve ÖSS sinavlari sadece bilgiyi ölçen sinavlardir. Bu sinavlarin hiçbirisi egitim sürecini degerlendiren sinav degildir; elemeyi esas alan bir yaklasima sahiptir. SBS’de 800 bin ögrenci elenirken ÖSS’de 1 milyon ögrenci disarida kalmaktadir. Çogunluk elendigine ve basarisiz ilan edildigine göre bu sinavlarin adi eleme sinavlaridir. Egitim süreçlerini degerlendirme sinavlari degildir. Egitim sistemimizi bu anlayistan kurtarmamiz gerekir. Yapilan sinavlarda basari oranlarinin dogudan batiya dogru arttigi gözlenmekte, bir anlamda ÖSS basarisi ekonomik kalkinmislik ile paralellik göstermektedir. Bu bakimdan özellikle dogu bölgelerimizdeki ögretmen açigi için bir takim tesviklerin zorunluluga dönüstürülmesi gerekmektedir. Bölgeler arasi egitim farkinin degisik tesviklerle önlenmesi gerekmektedir. Sorunlarimizi insana deger veren bir anlayisla çözmemiz gerekir. Egitim sorunlarini güvene dayali ve yeteneklere önem veren ve sinavsiz bir anlayisla çözebiliriz. Yönlendirme, egitim sitemine hâkim olmalidir. Bilgiyi ölçme yerine yetenek ve beceriyi ölçen, ögrencilerde niteligi gelistiren anlayis gelistirilmelidir. Egitimde sürece deger verilmelidir. Ögretmenlerin ögrenciler üzerindeki degerlendirmeleri ve yönlendirmeleri belirleyici olmalidir. Ortaögretim kurumlarindan mezun olan ögrencilerin diplomalari ögrencinin niteliklerini ortaya koyan içerige sahip olmalidir. Dolayisiyla fakülteler ögrenci alirken kendi kriterlerini belirledikten sonra bu kriterlere sahip diploma sahibi ögrencilerin basvurularini kabul etmelidir. Böylelikle sinavlar degil diplomalar belirleyici olacaktir.