Haber
2014-11-17 06:52:03
Üniversiteler Bürokratik Hantallıktan Kurtarılmalıdır

Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Teyfik Yağcı, üniversitelerin bürokratik hantallıktan kurtarılması gerektiğini ifade ederek, “Öyle ki, üniversiteler kurumsal olarak değişime en kapalı ve dirençli bir konumda bulunan kurumların başında geliyor. Hâlbuki toplumun onlardan beklediği, bunun tam zıddı olmalarıdır. Gelişen, değişen şartlara toplumun uyumunu sağlamada öncü olan bir üniversal çevre hayal edilmektedir” dedi.

 

Eğitim-Bir-Sen Kütahya 1 ve 2 No’lu şubelerin olağan genel kurullarında konuşan Teyfik Yağcı, üniversitelerin, toplumun her kurumu gibi kriz ve problemlerle uğraştığını kaydederek, “Tanzimat’la başlayan eğitim sistemimizdeki değişim ve başkalaşım, medreselerin yerine üniversitelerin kurulmasıyla başladı. Bir toplumu birden değiştirmek nasıl mümkün değilse, o toplumun kökleşmiş kurumlarını da hemen söküp atmanın imkânı yoktur. Yenilenme, yeniden yorumlanma olarak değil de, kökten söküp atma olarak anlaşılınca iş daha da müşkül hale geldi. Bin yıllık bir geçmiş tecrübe ve kökleşmiş sağlam ilkeler yerine yeni Batı taklidi kurullar tabansız bir zemine kurulmaya çalışıldı, halen de çalışılıyor. Milletin yeniden kendini bulmasında en önemli sorumluluğu üstlenecek olanlar, eğitim camiası ve bilim yuvaları olmalıdır. Ülkeyi geleceğe hazırlayacak kurumların başında üniversiteler gelmektedir. Diğer kurumlarla beraber hatta daha önce bir lokomotif görevi üslenecek kurum üniversitelerdir. Toplumdan yansıyan fikir ve düşünceleri de üniversiteler bilimin gelişmesinde verimli bir zemin olarak kullanarak, gelişmiş ve şekillenmiş olarak tekrar topluma sunmalıdır” şeklinde konuştu.



 

Osmanlı döneminde medreselerin; vakıflar ya da padişah ve vezirler tarafından kurulduğuna dikkat çeken Yağcı, şöyle devam etti: “Bunların hemen hemen hepsi devlet bütçesine bağlı olmayan ve mali özerkliğe sahip kurumlardı. Tanzimat ilan edildikten sonra kurulan darülfünundan itibaren devlet bütçesine bağlı hale gelmeye başlayan üniversiteler mali özerkliklerini kaybetmişlerdir. Geçmişte medreselerin, yozlaşmaları ile ihtilal ve isyanlarda politikanın göbeğinde yer almaları gibi, Cumhuriyet döneminde de ‘bilimsel çalışmaları bir kenara atabilirsiniz’ talimatı ile ihtilal yönlendirmek ve ‘Ordu Göreve’ çağrısı yapmak üniversitelerin birinci görevi haline gelmişti. Üniversiteler kendi asıl vazifelerine dönerek bilim dünyasına ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmak zorundadır.”

 

“Eğitim ve öğretim bozulmuşsa, bu tek taraflı değildir” diyen Yağcı, “İyi bir koordinasyonla bu düzeltme sağlanmalıdır. Elbette bir günde, beş günde olacak bir iş olmayıp zamana ve nesillere yayılacak bir durumla karşı karşıya olduğumuzu unutmamalıyız. Bu, iyi bir gelecek öngörüsü ve ona uygun istikrarlı programlarla olacaktır. Bu koordinasyonu yapacak olan Milli Eğitim Bakanlığıdır. Ortaöğretimi yükseköğretimden gelen eğitimcilerin geliştireceği düşünülecek olursa, birinci öncelik üniversitelerin üzerindedir. Yani kendine gelecek öğrenciyi yetiştirenleri de kendisi yetiştirmektedir” ifadelerini kullandı.

 

İlim yuvası olarak işlerlik kazanacak üniversitelerin toplumun da ümidi olacağını söyleyen Yağcı, “O vakit, insanımıza, geçmişten kopmadan geleceğe yönelmiş, binlerce yıllık bir bilimsel birikimin mirasını taşıyan, kendini anlayıp yöneten, dünyayı anlamaya çalışan, idealini ahlaki zeminden kopartmadan yürüyebilen, bir konuda uzmanlaşırken azmanlaşmayan bir şahsiyet eğitimini kazanmış ve kazandırmış olacaktır, olmalıdır. Üniversitelerimizin; ihtilal ve isyan kışkırtıcılığı yapmadan, kendi medeniyet değerleri çerçevesinde bütün dünyadaki gelişme ve değişimleri takip edebilen, mevcut bilimsel merhaleyi geliştirici-yenileyici, hiçbir ideolojinin militanlığını yapmayan kurumlar haline gelmesine çalışılmalıdır. İlmin izzetini muhafaza uğrunda gerekirse her şeyini feda edebilecek şahsiyette bilim adamları geleceği ve toplumu şekillendirmelidir” diye konuştu.


 


 

Bu Terazi Bu Kadar Sıkleti Çekmiyor Artık

 

“Kendi içinden bu işin zorluklarını, kolaylıklarını gören, dünyayı bilen, ülke gerçeklerine vâkıf kişiler tarafından yeni bir düzenleme neden yapılamıyor. Neden üniversitelerimiz kendi problemlerini kendi içlerinde geniş bir tartışma ve istişare ile ve olabildiği kadar büyük bir mutabakatla çözüm üreterek karar alıcıların karşısına çıkmıyorlar ya da çıkamıyor; bizim sorunlarımız bunlardır, çözüm yolları da şunlardır demiyorlar veya diyemiyor” diye soran Teyfik Yağcı, şöyle konuştu: “2547 sayılı Kanun kaç üniversite varken çıktı, şimdi kaç üniversite var. Ne zaman anlaşılacak ki, bu terazi bu kadar sıkleti çekmiyor artık. Yeniden bir yapılanmaya ihtiyaç olduğunu herkes söylese de icraata gelince ortada bir şey yok. Bugün üniversitelerimizin en önemli sorunu sayısal olarak büyümeleri yanında ona denk olarak uluslararası kriterleri de karşılayabilecek nitelikteki öğretim elemanlarına sahip olamama ve yetiştirme zorluklarıdır. Dünyaya meydan okuyacak, topluma önderlik edecek, gelişimi-değişimi sağlayacak üniversitelerimiz kalifiye eleman yokluğu çekiyorlar. O zaman siz kiminle dünyaya meydan okuyacaksınız. Sonuçta, havadan bomba yağdırırken uçaklara karşı, ona ok ve mızrak atan adama benzemek de var. Üniversitelerimizdeki bürokratik hantallık reddedilemez bir gerçek olarak herkesin kabulü olmuş bir durum. Öyle ki, üniversiteler kurumsal olarak değişime en kapalı ve dirençli bir konumda bulunan kurumların başında geliyor. Hâlbuki toplumun onlardan beklediği, bunun tam zıddı olmalarıdır. Gelişen, değişen şartlara toplumun uyumunu sağlamada öncü olan bir üniversal çevre hayal edilmektedir. İnsanın hayatı tamamen mantık kurallarına göre gitmiyor. Büyük değişim ve dönüşümler, bunu gerçekleştirenlerin biraz mantıksızlık olarak algılanacak girişim ve hamle yapmaları sayesinde olmuştur. Bunu çaresi ise, hür düşüncenin dillendirilmesidir.”

 


 

Yeniden Ayağa Kalkmaya Mecburuz

 

Çağın dertlerine deva olacak, insanlığa huzur ve sükûn verecek gelişme ve değişmeyi gerçekleştirecek ferasetin gösterilmesi gerektiğini dile getiren Yağcı, “Bunun için kendimizin, kendi iç benliğimizin bu hedefe göre yeniden uyarlanması, kodlanması, ayarlanması lazım. Bunun başlangıcı ise, kendi ilkelerimize, kendi medeniyet değerlerimize yapışmak ve geliştirmektir. Kaybettiğimiz ve o yüzden de hep kaybeden konumunda olduğumuz ruh zenginliğimizi, ahlaki disiplinlerimizi eğitim ile okulda, evde, toplumda yerleştirmek; sevgi, bağlılık, fedakârlık reflekslerimizi geliştirmek bizim idealimiz olmalıdır. Biz yeniden ayağa kalkmaya muhtacız. Çevremize baktığımız zaman buna mecbur olduğumuzu görüyoruz. Düşmanların İslam toplumlarına reva gördüklerine baktığımızda bunu görüyoruz. Zalimlerin birbiriyle zulümde yarıştıklarını gördüğümüzde bu kalkışa mecbur olduğumuzu görüyoruz. Müslüman ve mazlum toplumların çektikleri çileyi duydukça, gördükçe, ideallerimizle kuşanmamız gerektiğini görüyoruz. Bu vazifeden, bu sorumluluktan kaçamayız. Hiçbir şey olmamış gibi yerimizde duramayız. Biz bu huzurlu ve güçlü toplumu kurarız. Yeter ki, o idealle kuşanalım. Nasıl ki geçmişte başardık, yine başarırız. Bunun ön şartı, bir idealle kuşanarak bir ve beraber olmaktan geçiyor” değerlendirmesinde bulundu.



 

Eğitimciler olarak, büyük millet şuuruyla gece gündüz çalışarak öz benliklerini, kadim kültür ve değerlerini yaşamak ve yaşatmak mücadelesinde olmaları gerektiğini vurgulayan Yağcı, “Disiplin içerisinde özgür bir ortamda ve insan merkezli, eşitlikçi bir kavrayışla idealist kuşakları yetiştirmek, buna gayret etmek zorundayız. Biz değerlerimize güveniyoruz. Biz medeniyetimize inanıyoruz. Çünkü bizim medeniyetimiz evrensel bir medeniyettir. Kızım Fatıma da olsa cezasını uygularım diyen bir medeniyet evrenseldir. Masum bir insanın ölümünü bütün insanlığın ölümü gören bir medeniyet evrensel bir medeniyettir. Komşusu aç iken tok yatamazsın diyen bir düşünce evrensel bir düşüncedir. Biz doğu-batı bütün dünyayı tanıyacağız ama kendi özümüzü kaybetmeyeceğiz. Mevlana’nın Pergel metaforunda olduğu gibi, bir ayağı kadim değerlerimizde diğeri bütün asırları ve dünyayı kucaklayan bir anlayışla geleceğe yöneleceğiz. Bizler hiçbir zaman fitne ve fesada, anarşi ve teröre karışmadan yüksek ahlakımızla ideal toplumu ihya ve inşa etmeye çalışacağız. Burada bize düşen önemli sorumluluklar var. Toplumların ve kültürlerin yerleşmesi ve devam etmesi için en önemli rol eğitim yuvalarınındır, dolayısı ile öğretmenlerimizindir. Bunun başka alternatifi yoktur” dedi. Yapılan seçim sonucunda, Eğitim-Bir-Sen Kütahya 1 No’lu Şube’de Kamil Uçan, 2 No’lu Şube’de Rafet Keleş yeniden başkanlığa seçildiler. 

MEMUR-SEN
KONFEDERASYONU
EĞİTİMCİLER BİRLİĞİ
SENDİKASI
Zübeyde Hanım Mahallesi Sebze Bahçeleri Caddesi No:86
Altındağ - Ankara / TÜRKİYE
Tel : 0.312 231 23 06 Faks : 0.312 230 65 28
ebs@ebs.org.tr
Copyright © Eğitim Bir Sen