Zulmü hiçbir zaman alkışlamamış, düşünceleri, duygu dünyası, tasavvuru ve yaşantısıyla millet kimliğinin oluşmasında öncü rol üstlenmiş, her bir kelimesini ateşten kelimelerle yazdığı şiirleriyle, millî mücadeleyi hem yaşamış hem destanlaştırmış İslam ve istiklal şairiMehmet Akif Ersoy’u vefatının 89. yılında rahmet, minnet ve hürmetle yâd ediyoruz.
Mehmet Akif’in ömrü, mücadeleyle yoğrulmuş bir iman ve vakar içinde geçen çileli bir yürüyüştür. O, şiiriyle, kürsüsüyle, kalemiyle, cephedeki duruşuyla milleti için mücadele etmiş, çaba göstermiş, nefes tüketmiş; şahsi hiçbir hesabı, emeli olmadan, bütün hayatını dini ve vatanı uğruna geçirmiştir.
Akif, ilmî, fikrî, estetik birikimi ve karakteriyle sahici bir aydın, muharrir ve şairdir. İlim adamı bir entelektüel olarak düşüncelerini sadece şahsiyetiyle kaynaştırmamış, ayrıca milletin his ve benliği ile bütünleşerek bir millî kimlik ve kişiliği hakkıyla temsil ve inşa etmiştir.
Şiirleri aşkın, cezbe derecesinde heyecanlı, duygulu, tesiriyle milletin sesine, hissine, heyecanına tercüman olmuştur. Medeniyet değerlerimize yaslanan şiiri, insanımızın ruhunu alevlendiren ateş olmuş; milleti ruhen diri tutan, millî şuuru kıyama kaldıran kaynağa dönüşmüştür.
Emperyalist devletler bütün güçleriyle Çanakkale’ye saldırdıkları sırada, dönemin pek çok güçlü kalemi, üstelik hayranı oldukları Fransız ve İngilizlerin işgaline maruz kalmanın zilletini bile duymadan susmuşken, Mehmet Akif, askerlerimize,
“Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz;
Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun,
Meğerki harbe giden son nefer şehid olsun” diye seslenir.
Millî mücadele ruhunu ateşleyen bu dizeler daha sonra ‘Korkma’ diye başlayan İstiklal Marşı’nın da habercisi olacaktır.
Millî mücadele ruhunun canlanmasına ve yaşatılmasına ömrünü adayan millî şairimiz, sadece İstiklal Marşı ve Çanakkale Destanı’nın şairi değil, inandığı değerler uğruna her şeyi göze alan bir dava adamıdır aynı zamanda. Akif, işgale uğrayan vatan toprakları karşısında işaret fişeği beklemeden harekete geçmiş, bütün imkânlarını ve elbette ömrünü vatanın kurtuluşuna adamış, milletin kurtuluşu içinse gelecekte ideal bir nesil tasavvuru olarak ‘Asım’ üzerinden bir reçete yazmış bir münevver, mütefekkir, büyük bir şairdir.
Mehmet Akif Ersoy, gizlisi saklısı olmayan, eserleri ve hayatıyla gözler önünde yaşamış, fikirlerini ürkmeden, yılmadan, çekinmeden ifade eden bir şahsiyettir. O kadar sağlam ve dürüst bir kişiliği vardır ki, muarızları bile onun için en ufak bir olumsuz beyanda bulunmamıştır. Sanatını ve saygınlığını nefsi ve şahsı için kullanmayı asla düşünmemiş, dünyalık bir kaygıya kapılmamıştır. Ancak ne hazin ve gariptir ki, hayatı ve çalışmalarıyla örnek alınması gereken Mehmet Akif’in vefatı milletten gizlenmeye çalışılmış ve kimsesizler mezarlığına defnedilmek istenmiştir.
Millî ve manevi değerlerimize karşı ihanete varacak ölçüde husumet duyanlar, Akif’i yaşadığı dönemden başlayarak, yakın zamanlara kadar, gözden düşürmeye, hafızalardan silmeye, unutturmaya çalışmıştır. Belki de bu ilgisizliğin etkisiyle, “Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma/ Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir” mısralarını yazıya dökmüştür.
Sürgün olduğu Mısır’da yakalandığı hastalıktan kurtulamayacağını anlayınca yurda dönüş yapan, İstanbul’da geçirdiği son günlerinde dahi evi gözetim altında tutulan, kimsesizliğin sessizliğinde gözlerden kaçırılmak istenen İslam ve istiklal şairinin tabutunu üniversiteli “Asım”lar omuzlayarak, ucu bucağı görülmeyen muazzam bir merasimle defnetmiştir. Bu hadise, Mehmet Akif üzerinden millî değerlere karşı ilgisizliğe verilen gerçek bir tepki ve cevap olarak kayıtlara geçmiştir.
Eğitim-Bir-Sen olarak, Mehmet Akif Ersoy’u bir defa daha rahmet ve minnetle anıyoruz.